Belki bu başlığı gören ciddi bir çoğunluk ilk olarak, “para” dedi. Peki, gerçekten ihtiyacınız olan şey “para” mı?
Mesela biraz sessizlik? Dinginlik? Duraklamak? Kendinizle kalabilmek? “İşte tüm bunlar için para lazım” mı? Gerçekten ihtiyaçlarımızın ne kadar farkındayız? Anlık ihtiyaçlardan bahsetmiyorum aslında temel sayılabilecek bir ihtiyacı arıyorum.

Diyorum ki:
Hepimiz isteriz bal yemek, şık giyinmek, lüks arabalara binmek, limitini bilmeden harcamak ve harcadığından çok daha fazlasını kazanmak. Hatta hiç çalışmadan hep kazanmak. Peki, asıl istediğimiz ne?
Belki de adalet.
Adil bir paylaşım. Adil olduğuna inandığımız bir düzen. Adalet olmazsa yediğin bal ise zehirler, lüks arabanda oksijenin biter. Adil değilse gelirin, giderken ruhunu da götürür. Adaletli değilse şıklığın, adiliğinde boğulur gider harcamaların. Adalet ve adil bir düzen insanın içinde olabilir mi? Dengede durmuyorsa içindeki terazinin kefeleri, ilk önce ağır olan kırılıp tüm düzenin yıkmış olabilir mi? Hepimiz içten içe adalet istiyor olabilir miyiz? Belki Hamurabi kanunları gibi belki doğa gibi…
Sessiz bir denge, uyum içinde bir hayat ve adalet.

Her şeye rağmen inanıyoruz ve yaşadıkça bu inancımızı da kanıtlıyoruz ki “güçlü olan kazanır”
Tamam, o zaman güç nedir? “Güç içimizde mi? Hani adalet diyordun ya ne oldu şimdi gücü sorguluyorsun.” Evet, tam olarak onu sorguluyorum. Düşünüyorum da güç, güçlü olmak ve güce sahip olmak. İlk insanda nasıl ortaya çıktı? Hayatta kalmakla başlayıp, daha iyi bir yaşama sahip olma arzusuyla mı körüklendi? Belki de keseri kendi yontma ve daha iyisini arzulamayla yoldan çıktı ve içindeki terazi kırılıverdi insanlığın.
Olamaz mı?