
İnsanların hayatlarından zaman çalmaya değer misiniz?
Bir şeyin denk düştüğü, karşılık geldiği ve önemini belirleyen sayma aracı olan “değer” üzerinde düşünelim mi? Mesela felsefi olan bir değer kavramı var; kişinin nesneyle ilişkisi üzerine kurulu. Değerler kavramı var; o da kişinin isteklerini yönlendiren güdüler üzerine çalışılmış.
Değer ve değerler üzerine sosyolojiden psikolojiye, felsefeye ve yönetim bilimlerine kadar onlarca farklı disiplin faklı anlamlar ve teoriler sunuyor.
Hepsini damıtıp kendi algıladığımız kadarını aldığımızı varsayarsak biz neye, ne kadar değeriz? Bu soruyu böyle sorunca bir nesne gibi hissettiniz mi?
Hissediniz. Çünkü, hayatımızdaki önceliklerimiz ve yaşam tarzımızla biz, evrensel bir nesneyiz.

Eski Türk filmlerinden fırlayan “herkesin bir değeri vardır, söyle senin ki ne kadar?” sorusu ile aynı şeyiz. İş hayatımız, özel hayatımız hatta eşyalarla olan ilişkimizde bile kendimize değer biçmişiz, o değerden ilerliyoruz. Yer yer hatırlatıyoruz, haykırıyoruz “rolünü büyütme” diye, neden?
Neden kendimize değer biçip çevremizden ise bu değerden fazlasını görmek istiyoruz? Tam olarak çocukluğumuzda ne yaşadık? Nerede ezildik de ezmeyi öğrendik? Neyimiz eksikse üstünü diğer insanlardan tamamlamaya neden çalışıyoruz? Niye eksiğimizle yüzleşmiyoruz?
Değer miyiz? Bu koca dünyadan gelip geçen milyarlarca canlıdan biriyiz ve unutulmaz olmak için evrensel bir çabaya girmek varken bunun yerine, çapımız kadar alanda bir nesil sonra unutulacak varlığımız için neyin kavgasını veriyoruz?