Uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşımlayken bulunduğumuz mekanda bir şarkı çalmaya başladı ve ben “aa Cem Adrian, sen seversin” cümlesini duyana kadar çalan şarkının farkında bile değildim. Ben?! Severim değil mi? Evet, Cem Adrian severim ve yıllarca görüşmesek bile unutulmamış olmayı hissetmeyi daha çok severim.

İnsanlar sizi tanıdıkları gibi hatırlamaya devam ederken ne büyük acımasızlık ki kendimizi unutabiliyoruz?! Bu olumlu bir değişim mi şimdi? Kendimize ait bir sürü detayı, günlük hayatın koşturmasında ve günler sonra unutacağımız olağan sıkıntılar içinde kendimizi unutmak adil mi? Bence değil, insan en büyük haksızlığı kendine yapıyor. Önce kendini unutuyor. Sonra seni unutunca veya adını hatırlayamayınca bozuluyorsun da bre arkadaşım biz kendimizi unuttuk ve duruma sen olmasan uyanamazdık. Bahsedilen uyanma çalar saatle sabah kalmak kadar basit olmuyor, belki bir cümle, belki bir fotoğraf, belki de bir koku önce içine yer ediyor. Sonra üzerinden uzuuun zaman geçiyor, birkaç küçük an geliyor ve yerinden fırlayan “hatırlatıcı” ince ince dürtüyor. Önce görmezden, duymazdan geliyorsun çünkü “şimdi sırası değil!” Zaman acımasızca akmaya devam ediyor, anlar birikiyor, kırılmalar artıyor…
Bambaşka bir yerde, belki yine yıllar sonra bir yerden kulağına bir şarkı ilişiyor, sözlerine odaklanıyorsun ve başlıyor çağrışımlar, çağrışımlar, çağrışımlar ve bam “sen seversin”e ulaşıveriyorsun. Duyduğunla yaşadığın anın birbirinden bu kadar uzak oluşuna, kendinden bu kadar uzak kalabildiğine şaşırıyorsun.
Yıllar önce de olmuştu hatırladın mı? Camdaki yansımanda kendini tanıyamadığın an geliyor aklına..

Ne kadar sık unutuyorsun kendini? Hayatının kaç noktasında, kaç defa daha unutacaksın seni? İlk nerde bıraktın mesela kendini? İlk nerde hatırladın tekrar? Kaç cümle daha seni sana buldurmak için yıllarca yer edecek içinde?
Bitmeyen bir yolculuk mu yani insanın kendini araması? Ya da hep yolda kendini unutmak mı yaşamak?