Ne ardından şiir yazdıracak güzelliğimiz kaldı ne de bir mısra daha duyacak takatimiz.
Kaybettik.
Sükunetimizi kaybettik ama o kadar sessizce oldu ki fark bile edemedik.
Aramaktan çoktaağğan vazgeçtiğimiz iç huzurumuzu bile sorgulamayı unuttuk. Unuttuk demişken, küçük bir tebessüm için gerilince dudaklar, yanaklarımız bile ağır geldi. Ne çatlayan deriyi ne kırışan yerleri dert ettik.

Yok, yok öyle “bizi kaybettik” demeyeceğim, sonuçta hala bulamadığımız bir şeyi kaybedecek kadar yetenekli değilizdir.
Hani böyle geçmişe özlem duyan, “ah be” diyerek uyanan anıları onlarla beraber gelen duyguları falan kaybettik. Yoksa “vay efendim ben gençken”li değil yani hikaye. Baya baya, dümdüz, hissetmeyi kaybettik!
Hiç mi bi’şey kazanmadık?
Kazandık tabii ki!
Yeri geldi çok güzel paralar kazandık, birçok insan kazandık, böyle göğsümüzü kabartacak birilerinin dilinden dökülünce hafifçe bizi oturduğumuz yerden yükseltecek çooookk büyük başarılar kazandık.
Ama hep bu dünyaya kazandık, öteye cıııkkhh hiç çalışmadık, valla çalışmadığımız yerden soracaklar.

Heh, kaybettik. Tabi şimdi öyle depresif başlayan cümlelerin sonuna böyle gelince konu, bak nerelere geldik gördün mü? İşte biz, gidiş yolunu bile kaybettik.
Sonra ara dur kendini sanki daha önce bulmuş-muş-sun gibi.